ÖRDEKLERDE ÇİPUMA HASTALIĞINDAN KARBÜRATÖRDE JİKLE AYARINA KADAR HER KONUDA HUYSUZLANABİLME YETİ'SİNE SAHİP BİR ŞAHIS. ONEMLİ YANİ...

Salı, Temmuz 11, 2006

Kaybolan Değerleri Yeniden Canlandırma ve Yaşatma Derneği

+ Evinin eşyalarını, görünümünü değiştirmek hatta tadilat boyutunda şeklini değiştirmek istemeyen bayana rastlamadım.

İşin ilginci değişiklik yapmak için yanıp tutuşan bayanların içinde de bu işin ne kadar sıkıcı, bıktırıcı, hayatı kahrettici bir girişim olduğunu düşünmeyen bir bayana da rastlamadım.

Annemden eşime kadar bütün tanıdığım bayanlar böyle. ("Niye onları yelpazenin iki ucuna koydun?" diye artniyetli ve fiştikleyici yaklaşımlar olmasın lütfen) Hem değiştirmek hem de değişirken şikayet etmek kromozomlarla ilgili birşey “Ama bitince güzel olacak” lafı ise klasik bir final.

Tadilat sırasında yer yer ağlama krizlerine de tutulan bayanlar sonuçtan %100 memnun olmadığı gibi, 2 sene içinde tekrar tadilata girişmek için yeni bir döngü başlatıyorlar.

Halbuki buna karşılık erkek, belediye çöp imha ekipleri ile kapıya dayanmadığı müddetçe evin içindekiler ve görünümü ile ilgili hiçbir kaygı sahibi değildir. Üstelik yapılan işi hakkı ile takdir ettiği de söylenemez. İçinden, veya çok samimi arkadaşlarına, "Ne gerek vardı anlamadım ki? Ama dinletemedim işte, üstelik eskisi ile arasında bir fark da göremiyorum" der. O zaman bayanlardaki bu istek, tutku, ihtiras, hırs (tam da bu sıra ile) nereden geliyor?

Düşündüm..Düşündüm..Tek bir açıklama bulabildim. İlk insanlar zamanında, erkek ava gidiyor, hanım ise mağarada kalıyordu.

İşte bu uzun bekleme sürecinde hanımın tek meşgalesi mağarayı daha sevimli bir hale getirmekti. Dışarı çıksa kurtlara kuşlara yem olacaktı, mağarada kalsa ne Maeve Binchy kitabı okuyabilir, ne de Fashion TV veya Gümüş, Ihlamurlar Altında, Bir İstanbul Masalı'nın tekrarı gibi dizileri seyredebilirdi.

Bu meşgale gel zaman git zaman kromozomlara işledi demek ki.

Hani “Hülagu bugün ava sen gitme de ben gideyim” dese bayanlardan biri, bütün bu sürecin tam tersi gelişmesine sebep olabilirdi, diyebilirim..(Kimsenin de ben bunu söylerken beni engelleyeceğini zannetmiyorum.)

O zaman ne olurdu?

Hanımlar arabaları ile övünüp, TV’de SüperLig, NBA, adult channel seyrederken, erkekler “Selma, ben perdeleri değiştirmeyi düşünüyorum...Ceketini oraya atma, bütün gün canım çıktı evi toplamaktan. Salonun bu renginden sıkıldım ben. Yok artık, ayakkabılarınla salona kadar gelseydin bari, çıkart çıkart. Bugün yeni birşey denedim akşam yemeği için, bak bakalım beğenecek misin? Fikret beyler bahçe dublekse çıkıyormuş. Bu hafta sonu biz de Çekmeköy tarafında ev bakalım mı?” türü konuşmalarla vakit geçirecektik.

Hangisi daha iyi ?” tartışmasına hiç girmem. Kimse de beni çekemez. Ama iki cins arasındaki temel bir farklılığın daha sayemde tarihsel kökeninin bulunmuş ve ortaya konmuş olması güzel. Beğendim kendimi.

+ Bizim evin oralarda bir tabela dikkatimi çekti geçenlerde. “Kaybolan Değerleri Yeniden Canlandırma ve Yaşatma Derneği”...Acaba tutkunu olduğum Lost dizisi ile bağlantısı olabilir mi diye baktım. Bildiğimiz kıraathane, kahvehane...Ama kahvehane sahibi, vizyonu geniş tutmuş. “Ne kahvesi kardeşim? Burası derneğin lokali” diyor tabela ile.

Girip “Bravo arkadaşım, hangi değerlerden bahsediyoruz?” deseniz “Hilmi geçenlerde pişti oynarken güzel ikili’yi, Bahadır da güzel onlu’yu kaybetmiş. Fikret’in de zamanında 4 taşın arasına çektiği bir okey taşını kaybetmişliği var ama bütün aramalara karşın o değerli taşı bulamadık onun için vazgeçtik” diyecek, ama olsun.

Vizyon güzel. Çok beğendim. Buradan kendisini tebrik ediyorum. (Gerçi bu yazıyı okuyor ve kendisinden bahsettiğimi anlıyorsa ben de çok yakında kaybolan bir değer olabilirim. Kimsenin de beni canlandırmaya çalışacağını zannetmiyorum.)

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (Gelenler dernek üyesi olabilir, güvenlik önlemleri bir kat daha artıralım lütfen, tanımadıklarınıza kapı açmayın)

Toplumsal ahlakın sopası hepimizin üzerinde olsun.