ÖRDEKLERDE ÇİPUMA HASTALIĞINDAN KARBÜRATÖRDE JİKLE AYARINA KADAR HER KONUDA HUYSUZLANABİLME YETİ'SİNE SAHİP BİR ŞAHIS. ONEMLİ YANİ...

Salı, Temmuz 26, 2005

Huysuz İhtiyar - Oğuz ARAL Özel Sayısı

Huysuzluk yapma genlerini aldığıma inandığım sevgili Huysuz İhtiyar Oğuz Aral'ın ölüm yıldönümünde, öğrencileri ve Penguen yazar-çizer tayfasından Bahadır Baruter, Erdil Yaşaroğlu ve Metin Üstündağ bugün (web-fm sözünde durur da 26 Temmuz Salı günü yayınlarsa “bugün” tabi, yoksa geçtiğimiz günlerden birinde) Cihangir Parkında Oğuz Abi heykelinin açılışını, arkadaşı ve bir başka üstad Müşfik Kenter ile yapacak.

Gerçekten heykeli dikilmesi gereken bir üstadın, gerçekten heykelini dikerek en önemli ev ödevlerini yerine getiriyorlar. "Düzene muhalifiz, gerekirse muhalefet de yaparız ama esas işimiz mizah, güldürmek" diyen bir ekolün günümüz öğrencilerinin kendilerine yakışır bir "sana layık olmaya çalışıyoruz" çabası, alkışlanacak bir şekilde taçlandırılıyor.

Küçükken Gırgır'la dünyaya bakış açımı belirleyen, Gırgır elimden alındıktan (ne kadar sahiplenmişim) sonra da Hürriyet'teki Huysuz İhtiyar köşesinden hor vurup hormon savurduğu huysuzluk hormonları bir kere daha "dünyayı huysuzluk kurtaracak, saçmalıklara hırlamakla, saçma insanları horlamakla başlayacak herşey" dedirterek dünyaya, insanlara, olaylara bakış açımı çizdi.

Ondan ilham ve güç; web-fm' den de sitede arazi alarak başladığım Huysuz Orta Yaşlı yazılarımının ilk üçünü kendisine göndermiş, icazet ve fikir almıştım. Faks çekerek "kısa cümleler kurmamı, telgraf çeker gibi, her kelimeye para ödeyecekmişim gibi yazmamı" öğütlemişti. Bu öğüdünü yerine getir(e)medim. Uğraşmadım değil ama kendi yazılarında da, aksini öğütlese de, uzun cümleleri beni rahatlatıyordu. "Herhalde" diyordum "benim yazdıklarımı anlamayan kişilere aşina değiliz" düsturundan yola çıkıyor. Cümleleri 3'e, 4'e bölerek daha kısa cümlelerle anlatımın okuyucuların entelektüel birikim ve düşünme/anlama seviyelerine hakaret olarak görüyor ve bu öğüdünü bilerek isteyerek tutmuyorum.

Keşke bir yerlerden "niye öğüdümü tutmuyorsun eşşoğlusu? Afferim lan kerata" dese de rahat etsem. Aynı, kompozisyonlarını beğenmediği Erdil'e yaptığı gibi : o kısacık eleştiri bile Erdil'in "içindeki sıkıntıyı atmasına" faydalı olmuş. "O konuşmadan sonra benim çizgim çok değişti, şu anda o kadar rahat ve mutlu çiziyorum ki" diyor Erdil. Benim çizgim değişmez ama ben de rahat ve mutlu yazabilirim.

Karısı da muhakkak ki huysuzluklarından çok çekmiş. Ama, sevgili eşimin aksine, Tolga hanım hiç şikayet etmiyor (en azından şimdi). Tolga hanım bir anısında "vücut sağlığı için sert ortopedik yatak almıştık. Gece yarısı beni uyandırdı "kızım, sana yatak yerine göbek taşı satmışlar" dedi ve öteki tarafa dönerek uyudu" diyor.

Yaptığım huysuzlukların işime de yarayabileceği bir anı-hikaye herhalde sevgili Huysuz İhtiyar'ın da hoşuna gidecektir.

Sevgili eşimin bir halı dükkanından aldığı halıyı bir başka mağazasında değiştirmek istedik. Mümkün olup olmadığını sorduk :

-Mümkün değil, ancak siz buradan bir tane beğenin biz Capitol mağazasına göndeririz, oradan değiştirebilirsiniz.
-Niye ki? Siz o mağazaya bir halı gönderince onlar size onun karşılığında başka bir halı mı verecekler?
-Hayır ama stok takip programımız ve muhasebe sistemimiz böyle çalışıyor. -Sizden bir halı eksiliyor, onlarda bir halı artıyorsa bu nasıl muhasebe, stok takip sistemi?
-Üzgünüm ama kural bu, beyefendi.


Tezgahtar beni ikna ettiğini zannedip, sevgili eşime renk ve desen seçiminde yardım etmeye gitti.

Ben peşini bırakır mıyım?

-Peki, şöyle yapsak, biz kahverengi halıyı istiyoruz. Bu pembeyi (ben "pembe" diyorum ama kadın sözlüğünde o rengin başka bir adı var) size bıraksak da kahverengiyi alsak. Siz de pembe halıyı Capitol'deki mağazaya gönderseniz?
-Olmaz beyefendi, mümkün değil
-Yau, niye mümkün değil, yolda giden halının ille de kahverengi olması gerekir diye bir muhasebe kuralı mı var?


Bu noktada tezgahtar üstü seviyede bir çalışan devreye girip, bunun mümkün olduğunu söyledi de bu sürrealist konuşma sona erdi. Biz de Bağdat Caddesi'nden Capitol'e kadar gitmek zorunda kalmadık. Adamın muhasebe kurallarını bilememesi, ona öyle öğretilmiş olması doğal / kabul edilebilir, ancak benim huysuzlandığım, adamın daha önce kafasını kullanarak "yahu bu ne salakça bir kural, niye böyle ki?" diye soruşturmaması. Aynı geçen yıl bir hipermarkette 3 kutu süt alana çekiliş kuponu doldurtan hanım kızımıza yaptığım gibi :

Dolduracağımız kuponda başvuru için son günün bir sonraki gün olan Pazartesi olduğunu okuduğumda "doldurup size verebiliyor muyuz?" dedim. "Hayır, postalamanız gerekiyor" dedi..."E ama yarın süre bitiyor, doldursam da yetişmeyecek ki" dediğimde "hakikaten yaa" deyip kuponları içeri götürdü ve ben mağazadan çıkana kadar da bir daha ortada gözükmedi.

Bir kere daha söylüyorum "Dünyayı huysuzlar kurtaracak ve bir huysuzun, saçma olaylara, saçma insanlara hırlaması ile başlayacak herşey".

Tarihin garip cilvesi veya tesadüfün iğne deliği olarak Huysuz İhtiyar'ın oğlu Seyit Ali de Huysuz Orta Yaşlı'nın sevgili oğlu Huysuz Velet ile aynı zamanda (Temmuz başında) yazı yazmaya başladılar. Yukarıda birileri dalga mı geçiyor ne?

Bu yazının sorusu : Bebeklerin masum yüzleri olduğu ve onlara bakanların içlerini olumlu duygular, rahatlama, barışçıl hisler kapladığı konusunda hemfikiriz değil mi? Acaba diyorum bütün insanlarda bir tuş olsa, bu "reset" tuşu "fabrika ayarlarına geri dön" işlevini yerine getirse, güzel olmaz mı?

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (Veya bu sefer açık bırakın, belki Huysuz İhtiyar'ın ruhu gelir, "yahu bu kapı niye kapalı?" diye huysuzlanmasın)

Toplumsal Ahlakın sopası hepimizin üzerinde olsun

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home