ÖRDEKLERDE ÇİPUMA HASTALIĞINDAN KARBÜRATÖRDE JİKLE AYARINA KADAR HER KONUDA HUYSUZLANABİLME YETİ'SİNE SAHİP BİR ŞAHIS. ONEMLİ YANİ...

Perşembe, Mayıs 25, 2006

Sarı Laleler ve Show-Room'lardaki Hayatımız

+ MFÖ’nün “Sana Sarı Laleler Aldım, Çiçek Pazarı’ndan” şarkısından sonra belediyenin diktiği 3 milyon laleden sarı renkte olanları kaybolmaya başlamış.

Millet, Çiçek Pazarı olarak gördüğü park ve bahçelerden sarı laleleri kopartıp, evine götürmek, sevgilisine verip prim yapmak için götürüyormuş.

E yuh yani…İyi ki MFÖ “sana kaldırım taşı getirdim sokaktan” diye bir şarkı yapmamış yoksa bütün yollardan kaldırım taşları sökülüp hediye olarak götürülürdü…

Bir de şu var, madem millet MFÖ’yü dinliyor ve onunla sükse yapmaya çalışıyor, acaba MFÖ, toplumu eğitme işinde kullanılamaz mı?

Örneğin :

“Kürt sorununu çözdüm ufaktan”
“Sana laiklerin de kabul edeceği bir türban aldım Tesettür Giyim’den”
“Karakolları şeffaflaştırdım hafiften”
“AB’ye uyum sürecini çıkarttım aradan”
"Yargı sürecini hızlandırdım epeyce"
“Artık denize donla girme. Sana mayo aldım Speedo’dan”

gibi sözleri olan şarkılar yazsa, bu dertlerden kurtulsak. Olmaz mı?

+ Şuna artık kesin kanaat getirdim, bayanlar, evleri yaşama alanı olarak kullanmıyorlar. Onlar için ev tam bir “show-room”.

Eve alınan bütün perde-koltuk-halı-yatak örtüsü-şifonyer-banyo süsleri-zigon masaları, diğer insanları “bakın benim ne cicilerim var?” mesajı vermek üzere kurulmuş.

Şimdi “başına ne geldi de bu sonuca vardın? Hadi o olayı anlat. Yenge ile kapıştın da, hırsa bulandın, sinire kestin, çala klavye yazıyorsun değil mi?” diye üzerime gelmeyin. Çünkü gerçekten de yok öyle bir şey.

Daha doğrusu var öyle bir şey ama yoğun bir şekilde yaşanmış durumda değil. Plan, 15 yıla yayılmış (hala devam eden) ve benden gizlenmeye çalışılmış.

19 Mayıs tatilinde Cunda adasında bir arkadaşla yaptığımız muhabbet neticesinde ikimizin de aynı anda kafalarımızda lambaların yanması ile açığa çıktı.

Hayatın anlamını çözmüş gibi birbirimizi tebrik ettik, ellerimizi havada çarpıştık, daha ileri gidip basketbolcular gibi göğüslerimizi de vuruşturacaktık ama hem deniz kenarında olmamız, hem biralanmış olmamız hem de vücut boyutlarımızın birbirleri ile orantısız olması sebebi ile ona cesaret edemedik. Benim zararlı çıkacağım kesindi.

Bir koltuk takımının modası mı geçermiş? Perdelerde “bu sezonun renkleri ve modelleri” diye bir şey mi olurmuş? Ortaya alınan sehpa ve masaların üzeri niye örtüler ve, doğada olsak “börtü-böcek” diye tanımlayabileceğim ıvır zıvırla doldurulur ve bir ayak uzatılacak, tabak konacak yer bırakılmayacak bir görüntüye dönüştürülür?

Yoksa oralar da bayanların savaş tatbikat alanları? “Mavi birliği biraz sağa alayım, kırmızı birlik çok tek başına kaldı, her an saldırıya uğrayabilir. Turuncu birliklere takviye lazım” gibi şeyler mi geçiyor kafalarından?

Anlamış değiliz ama bu “bir kadının evi onun show-room’udur” gibi bir laf toplumun ağzında yerleşirse telif hakkı isteriz, ona göre…

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (Aman evde birşeyin yerini değiştirmeyin. Hanımlar çok kızıyor. )

Toplumsal ahlakın sopası hepimizin üzerinde olsun.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home