ÖRDEKLERDE ÇİPUMA HASTALIĞINDAN KARBÜRATÖRDE JİKLE AYARINA KADAR HER KONUDA HUYSUZLANABİLME YETİ'SİNE SAHİP BİR ŞAHIS. ONEMLİ YANİ...

Pazartesi, Ağustos 15, 2005

Petek Dinçöz Özel Sayısı

+ Kadıköy meydanında bir afiş “BİR İMZA’DA SEN VER KIBRIS TÜRK KALSIN” İmza Hukukçular Birliği...

Hadi aslında ayrı yazılması gereken “–da” ekinin bir kesme işareti marifeti ile ayrılmaya çalışılmasını sempati ile karşılayalım ama...

Nasıl yani? BM’den Kofi Annan, ABD’den Bush, AB’den dönem başkanı kimse, bize “şu kadar imza toplayın Kıbrıs sizde kalsın” diye bir söz mü verdi?

Arkadaşlar, yoldaşlar, Romalılar..Sevgili site sakinleri (veya site coşkunları)...

Yapmayın, etmeyin...Her zaman söylemişimdir, eğer bu işler imza toplamakla olsaydı şu anda beni evde sevgili eşim yerine Carmen Electra veya Charlise Theron (hangisi müsaitse) bekliyor olurdu...Kaç milyon imza gerekiyorsa toplarım...

+Petek Dinçöz’ü her yönü ile takdir ettiğim gerçeği, arkadaşlarım arasında bir komedi unsuru olarak algılanıyor. Bu Çarşamba, arkadaşlara şu mesajı gönderdim :
---------------------------------
Sabah sabah Petek Dinçöz ve benim ona hislerimi okumak sizi ne kadar eğlendirir bilmiyorum ama ben dün akşam ve bu sabah çok eğlendim (yanlış anlaşılmasın gece bişi olmadı)

Önce bu sabah :

PD'nin "Doktor Tavsiyesi" klibini ilk defa bu sabah baştan sona izledim. Mükemmel klip, çekimler, renkler, giysiler, PD, şarkı ama özellikle şarkının sözleri, tapılası felsefe içeriyor

Sana verdiğim tavizlerin
Yarısını kendime verseydim
Hiç bir derdim kalmazdı benim
Senin kadar kendimi sevseydim

(Narsist olmayı beceremeyen insanların içine düştüğü durumun felsefi açıklaması)

Süpürge ettim saçlarımı
Kabullendim suçlarını
Yerine ben içtim, sakinleştim
İçmediğin ilaçlarını

(“Fedakarlığın bu kadarı da olur mu yau?” dedirten bir hareket)

Hasta ettin sen beni hasta
Hasta olan sendin aslında
Yeni reçeteme seni yazmadı doktor
Kullanma diyor onu bir daha asla

(Reçetesiz ilaç kullanımının zararları üzerine eğitici bir kıta)

Dün akşam da Can Tanrıyar'la Can'lı Hayat programına katıldı.

Can'lı Hayat (daha önce seyretmemiştim, PD'nin hatırına oturup seyrettim) ünlüleri konuk edip hayatını anlattırdığı, anlattıklarını da canlandırma sahneleri ile görselleştiren acayip bir program.
Ve artık kabul ettiğim bir başka gerçek de PD, 6 yıldır Can'la birlikte ve hala yolunda giden ilişkileri var...

Arkada boğaz manzarası :

Can: Söyleyin Petek hanım, Can Tanrıyarla nasıl tanıştınız?
PD: Can, sen kafayı mı yedin? Hatırlamıyor musun?
Can:Yaa ben burada sunucuyum, tabii ki bildiğim şeyleri de soracağım..
PD: Haa, tamam o zaman..Anlatayım, bak dinle...

-------

Programın bir yerinde PD diyor ki :

Bak Can, birazdan söyleyeceğim lafları makaslar, montajlar, birşeyler yaparsan yemin ediyorum Çarşamba günü basın toplantısı yapıp herşeyi açıklarım

Can: Yapar mıyız hiç öyle şey?
PD:Yapıyorsunuz, yapıyorsunuuuz...

-----------

Tanışmaları için de Can Tanrıyar muhabirlerden birini PD'ye göndermiş

Animasyon

Muhabir: CT sizinle tanışmak istiyor, Petek abla
PD: CT kim ya, öyle benzin istasyonu markası gibi
Muhabir: Bizim patron ya..Her yerde kulağı olduğu için, biz ona aramızda onun hakkında konuşurken kısaca CT deriz

Sonra röportaj anına dönülüyor

Can:CT ne yaa? Acaba Can Tanrıyar'ın ilk harfleri olabilir mi?
PD: E, bravo Can bey, çok zekisiniz...

Çok güzel bir programdı, çok...Tekrarı olursa kaçırmayın...Devamı da önümüzdeki hafta imiş...
Doktor Tavsiyesi'ne de muhakkak uyun

Bunu gönderdiğim bayan arkadaşlardan “onu nasıl beğeniyorsun?”, “zekasını nasıl kabul edebiliyorsun?”, “o bir estetik cerrahî eser, doğal değil ki?” salvoları başladı.

Teker teker, hanımlar, teker teker...Hepsine yanıt vereceğim

onu nasıl beğeniyorsun?”...Nasıl beğenmem, boy pos onda, işve cilve onda, güzel ona derler...

zekasını nasıl kabul edebiliyorsun?” Kanımın son damlasına kadar inanıyor ve suratım morarana kadar iddia ederim ki kendisi çok zeki, tamamen rol yapıyor rol...Yoksa o gözüken zeka ile bunları başaramazdı...

o bir estetik cerrahî eser, doğal değil ki?”...Daha iyi ya...Bana güzel gözükmek için bıçak altına yatmayı bile kabul etmiş. Böyle bir davranış, takdir edilmez de ne yapılır?

Böyle eleştiren bayanlar sanki saçlarını toplamadan, allık, ruj sürmeden çıkıyorlar dışarıya? Sanki far doğal bir malzeme, dip boya ve perma genlere işlemiş bir organ...

Dikkat edin, bir topluluğa, bayanların “hoppa, hafif, yollu” tabir ettiği bir bayan geldiğinde diğer bayanlar nasıl tedirgin oluyor...Bir rekabet havasına bürünüp, önce o bayanı topluluktan uzaklaştırma çalışıyor, bu olmazsa kendilerine o zamana kadar hiç bakmadıkları gibi bakmaya başlıyorlar. Ya eşler arasında kavgalar çıkıyor, kötü...Ya da kendileri hiç olmadıkları kadar güzelleşiyorlar, iyi...

Demek ki rekabetin daîm olması, biz erkekler için çok avantajlı bir şey...

+Mezun olduğum üniversite tenis şampiyonası düzenliyor :

(...)

BURCOPEN2005 Tenis Turnuvası Başlıyor. 15-28 Ağustos 2005 tarihlerinde gerçekleşecek olan turnuva 30+ tek bayan, 35+ tek erkek, 45+ tek erkek, yeni başlayan bayan ve yeni başlayan erkek kategorilerinde oynanacak.

(...)

Çok hoşuma gitti, bayanlar 35 yaşından sonra tenis oynamayı mı bırakıyor? Turnuvalara katılmaya mı bırakıyor? Yoksa "bu kategoride yarışırsam 35 yaş üstü olduğumu anlarlar" diye mi bayanlarda bu kategori olmuyor?

Belki de Türkiye’de gerçekten 35 yaş üzerinde bayan yok...

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (Veya bu sefer açık bırakın, hatta kapatanı kınarım, sonuna kadar açık bırakın belki PD gelir)

Toplumsal Ahlakın sopası hepimizin üzerinde olsun

1 Comments:

Anonymous Adsız dedi ki...

Nice idea with this site its better than most of the rubbish I come across.
»

2:40 ÖÖ

 

Yorum Gönder

<< Home