ÖRDEKLERDE ÇİPUMA HASTALIĞINDAN KARBÜRATÖRDE JİKLE AYARINA KADAR HER KONUDA HUYSUZLANABİLME YETİ'SİNE SAHİP BİR ŞAHIS. ONEMLİ YANİ...

Pazartesi, Haziran 27, 2005

HOY - 16

+ Bana mı öyle geliyor etrafta huysuzlar mı çoğalıyor? Huysuzluk bana yapılmadığı müddetçe mesele yok. Örneğin Sabah gazetesinde Yılmaz Özdil ne tatlı huysuzlanmış, helal olsun ona (Yılmaz bey, saygılar efendim) :

http://www.sabah.com.tr/2005/06/22/ozdil.html

+ Babalar Günü Anneler Günü'nün cirosu sollamış. Babalar Günü döneminde Anneler Günü'ne göre %22 daha fazla alışveriş yapılmış. Bunun mantıklı tek bir açıklaması olabilir eşlerine hediye almaya çıkan anneler kendilerine de hediye almışlardır.

Diyeceksiniz ki "Nereden biliyorsun?"...Ben kendimden biliyorum, gerisine de karışmam.

+ Daha yeni ADSL bağlatma girişiminde bulundum. Oturduğum sitenin ilan panosunda "şu numarayı arayın, sizin için işlemleri takip edelim, 1 günde bağlatalım".
Güzel, benim gibi hiçbir angaryaya koşturmak istemeyen, bunu sağlamak için de daha fazla para vermeyi kabul eden biri için kaçırılmayacak bir fırsat.

Aradım.

-Başvurunuzu faksla alalım
-Evdeyim, yok faks
-Peki, eve gelir form doldururuz.
-ADSL modemim de yok
-Biz getiririz
-Bir de telefon prizi salonda, bilgisayar çocuğun odasında oraya kadar hat çektirmek istemiyorum, orada telefon prizi var ama aktif değil, orayı da halledersiniz değil mi?
-O işe biz bakmıyoruz beyefendi. Bir telefoncu bulursanız, çok kolay bir iştir, halleder.
-Bırakın, kalsın. Silin başvurumu. Ben hepsini bir arada yapan bir çözüm ortağı bulurum
-Peki, efendim iyi günler

Yahu ben senden akıl değil, çözüm istiyorum. Getir yanında bir telefoncu, ben nereden bileyim senin adamın mı, yandaki dükkandan mı aldın geldin? Al üzerine 10YTL “zaten varolan prizi aktif etme hale getirme ücreti”, ben ne anlayacağım? Elimde ödemek istediğim para var, isteyen yok (daha doğrusu almayı akıl eden yok)

Neyse ben gittim başvurdum, modemimi aldım, gayet rahat da bağladım, bir gün içinde de bağlandı. (sağolsun Telekom'daki Düriye hanım, rahmetli anneannemin de adı idi, demek ki bütün Düriye'ler iyi ve becerikli insanlar.)

E peki o adamlar ne ekstra birşey yapacaktı? Hiçbirşey...Aklınızda olsun, hem haybeden para kazanacaklar hem de daha fazlasını kazanmayı bilmiyorlar.

Hangi modemi alayım, nasıl yükleniyor gibi kaygılarınız varsa web-fm’e iletin o bana söyler, ben de yardımcı olurum. 25YTL “sizin de gayet rahat yapabileceğiniz, iki aletin kablolarını birbirine bağlayıp, yükleme CD’sinden “ileri” tuşuna birkaç defa basma ücreti”

+ Artık yok(tur umarım) eski Türk filmlerinde tecavüze uğramak üzere olan hanımkızımızın değişmez repliği vardı : "Vücuduma sahip olabilirsin ama ruhuma asla" E be güzelim, o beyefendi de senin ruhunla alışverişe girmek istemiyor ki, vücudunu istiyor. Sen bu durumda arkadaşımıza "istediğini alacaksın, merak etme" demiş olmuyor musun?

Diyeceksiniz ki, buna huysuzlanmak şimdi mi aklına geldi? O zaman ben de size şunu söyleyeceğim : Evet

+ Geçenlerde bir arkadaş "senin işine yarar" notu ile "Erkeklerden Bayanlara Tüyolar" (tüyo için TDK diyor ki : Sınavda başkasından yardım görme veya bir kaynaktan yararlanma, kopya, herhangi bir konuda verilen gizli bilgi) göndermiş, bana ayrılan bu yeri kat karşılığı müteahhite vermeyeceğim gibi başkalarından yapılan alıntılar ile doldurmam, merak eden InterMilanGazZeŞeriDireklerarAsılmaDepoyaGider’den okuyabilir, ancak benim de kişisel tecrübelerimden eklemek istediklerim var :

Bir de...gol esnasında TV önünden geçerseniz, "aman ne olacak canım, tekrarını verecek nasıl olsa, o zaman seyredersin" demeyin, aynı şey değiiiiil

Bir de..."ortaya bir sehpa alalım, fincanlarımızı, meyve tabaklarını koyarız" deyip zamanla üstünü abuk sabuk örtüler, şamdanlar, biblolarla doldurmayın fincan koyacak, ayak uzatacak yer kalmıyor

Bir de...bu kadar mum ne ya? Kilise mi burası?

Bir de...o koltukların üzerindeki o kadar yastık ne ya? Oturacak yer bulamıyoruz

Bir de...nedir bu Hint hayranlığı? Her taraf Hint desenli örtülerle doldu.

Bir de...dizilerde sahne geçtikten sonra "gördün mü kızın üzerindekini? Mango'da var" demeyin, hiç hatırlamıyoruz, biz onları elbisesiz halleri ile görüyoruz,

Bir de..."Mango'da var" demek, "aynısından ben de istiyorum" demekse, bu isteğin ancak o manken gibi vücudunuz varsa mantıklı olduğunu kabul etsenizBir de...ne olmuş futbol nostalji programında 1987'den bir maçı tekrar seyrediyorsak?

Bir de...çıkmak için "hazırım" demeniz hakikaten hazır olduğunuz ve kapının önünde söylenmesi gereken bir laf, lütfen bu laftan sonra "bu ayakkabılar olmadı, bu ruj uymadı, elbise ütüsüzmüş dur iki dakikada ütülerim" girişimleri olmasın

Bir de...kadın dergilerinde salak-sapan Türkçeleştirilen o anket sonuçlarına inanmasanız

Bir de...mutfakta deneysel Hint, Pakistan, Çin füzyon yemekleri yapma girişimlerinde bulunmasanız

Bir de...mangal yakmayı bilseniz, “canım, bu iş erkek işi” gibi bir geyiğe sarmasanız

Bir de...”ne anlıyorsunuz bu StarWars’tan? Ciyuv ciyuv ve şakırt şukurt’tan başka birşey değil. Hem ışın kılıcı var da ışın kalkanı niye yok?” demeseniz

Bir de...ofsayt kuralını her seferinde sormasanız

Bir de...bikinin ateşin icadından sonra en büyük icat olduğunu görebilseniz

Bir de...bütün Rus kızlarına Nataşa diye bakmasanız (aralarında Olga var, Tatyana var, Nina var..daha bir sürü değişik isimde olan var)

(Burada kesmem herkes için hayırlı olacak)

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (sivrisinek girmesin diye kapıya tül de taktım, o da tam kapansın lütfen)
Toplumsal Ahlakın Sopası Üzerinize Olsun

Çarşamba, Haziran 22, 2005

HOY - 15

Geçenlerde sıkı bir ‘rocker’la sıkı bir muhabbetimiz oldu hem rocker’ların olaya bakış açısını özetlemek (kendisi rocker’ların ne kadarını temsil ediyor bilemiyorum ama fena bir rocker’a benzemiyor) hem de benim görüşlerimi huysuzlanarak belirtmek konusunda iyi bir fırsat oldu. (Hatta bir ara onun huysuzluklarını engellemeye çalışır gördüm kendimi ki bir yandan da gurur duydum. Kimse bana huysuzlanamaz, en azından benim muhitimde olmaz :) Herşey, benim “o şarkının mp3’ünü paylaşsana dinleyelim” demem onun da “iyi rocker’a mp3 yakışmaz” demesi, benim de onu teknolojinin gerisinde kalmakla suçlamamla başladı.

Gerisi kendiliğinden geldi :

O diyor ki :

Hayır HOY bey , teknolojiyi tabii ki takip etmek lazım. Ama ben mp3 olayına biraz soğuk bakıyorum. Kısaca açıklamaya çalışayım.

En başta mp3 ile Audio Cd ler arasında müzik kalitesi açısından büyük fark var. Ama bu işyerinde anlaşılmaz , evde iyi bir sistemde dinlendiğinde anlaşılıyor. Zaten dosya büyüklükleri de bunun bir kanıtı.

Mp3 lere soğuk bakmamın esas nedeni ise mp3 ler çıktıktan sonra , parçaların yeterli dikkat ve özenden uzak dinlenmesi. Kendimden biliyorum bunu. Eskiden piyasada olmayan bir albümün kopya kasetini edinmek için çırpınır , elimize geçirdikten sonra da günlerce aynı kasedi dinler , şarkıların sözlerini ve her notasını ezberlerdik. En önemlisi albümün ruhunu hissederdik, ben öyle düşünürüm , her albümün bir ruhu vardır.

Ama şimdi öyle değil.

Mesela eski gruplardan birinin tüm albümlerini bir günde internetten indirebiliyor ya da tüm albümlerinin olduğu bir mp3 cd sini Kadıköy’den alabiliyorum. Hatta her gittiğimde 3-4 cd alıyorum bu şekilde.

Arşivim gittikçe genişliyor ama içlerinde hala dinlemediğim şarkılar var. Mp3 manyağı oluyor insan , en sevmediğim şeyi yapıyor , şarkılara kısa kısa kulak veriyorum. Bu yüzden eski kasetleri , yada o dönemlerde zar zor bulabildiğim orijinal plakları özlüyorum , o çıtırtı ve cızırtıları özlüyorum.

Sonuç olarak mp3 büyük kolaylık , her istediğimin cd sini almak maddi açıdan çok zorlar bir insanı , zaten bulmak da ayrı bir dert. Ama ben özellikle benim için önemli sanatçıların yasal cd lerini alıp , cd kapağını incelerken dinlemeyi tercih ediyorum.

Ben diyorum ki :

Bırak canım zamanında biz de albüm kapaklarını dikkatle inceler, her nesneden bir anlam çıkartmaya çalışırdık sonra da onun sandviçimizden dökülen ketçap veya hardal lekesi olduğunu anlardık :)

mp3 kalitesi konusunda yaptığın huysuzluklar, mp3'cülerin kalite konusunda daha alacak yolları olduğunu gösterir o kadar...Bu, Gutenberg matbaadan ilk kitabı bastığında "nerde eski el yazıları, hattatın mürekkebini koklama, yazanın sayfaya düşmüş terinin izini görme güzelliği ve olanağı, hiç el yazmasının yerini tutar mı?" demeye benziyor..Ama güzel bir muhabbet oluyor Huysuz Orta Yaşlı'ya yeni yazı malzemesi çıkıyor :)

O diyor ki :

Tabii ki , teknoloji ilerledikçe , mp3 lerin ses kalitesi yükselebilir, dosya boyutları küçülebilir , bunlar olabilecek şeyler. Ama yine teknoloji sayesinde bunlara çok kolay ve daha fazlasına ulaşabiliyoruz. Esas sorun burada. müziği insanın içine sindirmesi gerekir , kalite de buradan anlaşılabilir. bizim eskiden yaptığımız , mecburen az ulaşıp , öz dinlemek, sindirmek güzeldi.
Belki de bu yüzden on 10 yılda müzik endüstrisi kullan-at tarzı müziğe yöneldi. yapılan parçalar 1 sene sonra hatırlanmıyor çoğu zaman. Şu anda kaliteli müzik popüler olamıyor , çünkü kalitesinin anlaşılabilmesi için özümsenmesi lazım. Kimse özümseyerek birşeyler dinlemiyor ki , bir arkadaşına "ya şu albüm süpermiş" desin. Zaten albüm mantığı da yok şu anda, herkes internetten şarkı indiriyor , albümün adını sorun , çoğu bilmezler, ki bu kesim teknoloji ile içiçe , birşeyler takip etme çabasında en azından. Bir de radyoda ne çıkarsa dinleyenler var, ki bunlar Türkiye’de çoğunluk , onlar tamamen konumuz dışında.

Ben diyorum ki :

Kalbim seni desteklerken beynim desteklemiyor...Ferhan Şensoy'un bir anısı var Fuat'tan oyunu için bir müzik yazmasını istemiş, telefonda bittiğini duyunca "tamam geliyorum" demiş, Fuat da "yok gelme abi, bir e-posta adresi ver ben sana kaydı, dosya halinde göndereyim" demiş.."geldi de hakikaten" diyor "dinledim gayet güzel olmuş, hiç vakit kaybetmeden isteğime ulaştım. Ama ne kaybettim, ben atlayıp Fuat'a gidecektim, sarılıp öpüşecek, iki çay arası muhabbet yapacaktık, onları kaybettim"

Demek ki teknolojiyi, insan sıcaklığını, ilişki sağlığını kaybetmeden kullanmak en iyi sentez...Onun için varolan eksikliklere huysuzlanmak yerine daha iyisi nasıl olur, ne yapılırsa senin hoşuna gider o konuda çalışman lazım. Yoksa protestan olmak kolay ama esas istediğin ne ve buna nasıl kavuşabilirsin, alternatifi ne, ona çalışman lazım...

Hızımı alamayıp bir daha Ben diyorum ki :

Geçenlerde oğlumun bana yaşattığı güzelliği söyleyerek bana ayrılan süreyi bitireyim...Teknoloji nasıl insanı çaresiz bırakıyor :

"Eray" dedim "senin için neyin koleksiyonunu yaptıysam senin işine yaramaz hale geldi. Kaset koleksiyonu yaptım teyp demode oldu, kitap koleksiyonu yaptım, onları sen hiç okumayacak enternet takılacaksın. CD koleksiyonu yaptım sen parmak kadar aletlerde mp3 dinleyeceksin, DVD koleksiyonu yaptım şimdi div-x var, sen büyüyene kadar herşeyi internetten seyreder hale geleceksiniz. Sana ne bırakmak istediysem teknoloji gereksiz hale getirdi.". "Boşver baba" dedi "bana soyadını bırakacaksın ya, o bana yeter" (Bilen bilir, benim soyadım da az buz megaloman bir soyadı değildir hani)

Darısı senin başına...
----------------------

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (Ben söylüyorum, ben dinliyorum arkadaşlar, yaz geldi böcek, akrep makrep girer içeriye)

Toplumsal Ahlakın Sopası Üzerinize Olsun.

Çarşamba, Haziran 08, 2005

HOY - 14

+ Arkadaşlarımın seyrediyor olmama inanamadığı, dalga geçtiğimi zannettiği ancak bu kadar horlama ve alaylara rağmen seyretmekten vazgeçmediğim bir dizi var :

Kurtlar Vadisi. Geçen haftaki bölümünde Rus örgütünün önemli isimlerinden Tilki Andre tarafından, Polat Alemdar'ın adamlarını Rus hayat kadınları kullanarak tuzağa düşürdükten sonra edilen bir laf var :

"Biz Ruslarla siz Türkler arasında tek bir fark var, biz kadına değer vermeyiz, siz kadın için ölürsünüz." Böyle netameli,tehlikeli, en ufak bir yanlış anlamada bambaşka yaftalarla sıfatlandırılabileceğim bir konuda gerçek ve değişmeyeceğini umut ettiğim görüşlerimi öğrenmek isteyenler bir zahmet "8 Mart Dünya Kadınlar Günü Özel Sayısı" adlı yazıma baksın ancak bu konuda da düşüncelerimi saklamanın dürüstlüğe sığmayacağı inancındayım.

Şimdi elimizdeki verilere bakalım : Ne diyor Tilki Andre ? "Biz (Ruslar) kadına değer vermeyiz", (ki bu olgu birinci ve umarım sonuncu olan Moskova gezimde bizzat tarafımca gözlenmiştir)

İkinci verimiz ne? Rus kadınlarının dünyaca meşhur güzelliği...İkisini bir arada düşünürsek ne çıkıyor ortaya? Rus kadınları, erkekleri tarafından kendilerine değer verilmediği halde (ve oranda) çok güzel ve çekiciler.

Bu neye yol açıyor, bir kadına ne kadar değer vermezsen o kadar güzelleşir..mi...acaba? Neden olmasın?

Kadın beğenilmek, diğerleri arasından seçilmek için daha güzel, daha alımlı, daha çekici olmak zorunda. Bu istek ve zorunluluk o kadar doğal hale geliyor ki genlere işliyor, bir sonraki nesle miras kalacak “kazanan genler”e geçiyor.

Böylece ırk olarak güzelleşiyorlar. Seçilmeyen çirkinler, gen havuzundan çekilirken bitimsiz ince bacaklı, nehir gözlü, yeşil Granny Smith elmanın kabuğu gibi pürüzsüz vücutlu, bakmaya doyulmayacak yüzlere sahip insanlar gen havuzunu dolduruyor.

Vermek istediğim bir mesaj yok, sadece kerameti kendinden menkul bir gözlemi, kerameti dünyaca kabul görmüş bir başka gözlemle üstüste koyunca çıkan bir sonucu ortaya koymaya çalıştım, hepsi bu.


+ Geçenlerde sevgili oğlumla hamburger yemeğe gittiğimizde uyarı tabelaları dikkatimi çekti. Arabayı bıraktığımız yerde "Otopark Alanımızda Aracınıza Gelecek Hasardan Sorumlu Değiliz" (kim sorumlu? Araç sahibi olarak siz tabi, arabayı kendi başına bırakıp hamburger yemek için uzaklaşmasaydınız arabanın başına böyle birşey gelmezdi), içeri girdik "Oyun Alanında Çocukların Sorumluluğu Velilere Aittir", biraz ileride "Kişisel Eşyalarınızın Sorumluluğu Size Aittir."

Yau alt tarafı bir hamburger yemeye geldik, şu üstlendiğimiz sorumlulukların çeşitliliğine ve ağırlığına bakar mısınız? Hay evden çıkmaz olaydık.

Şimdilik bu kadar, son okuyan ışıkları kapatıp kapıyı çeksin, bir de dışarıdan yüklensin kapıya, bazen tam kapanmıyor. (geçen sefer de böyle dedim ama dediğimle kaldım, kapı sabaha kadar açık kalmış, yapmayın)

Toplumsal Ahlakın Sopası Üzerinize Olsun.